news-details

Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Netenyahu nereye kaçar bilemiyorum"

Erdoğan'ın konuşmasından bazı satır başları şöyle:

"Son kabinemizden bu yana özellikle dış politikada gerçekten yoğun bir gündemi geride bıraktık. Bir fetret dönemi yaşayan muhalefetin yönetimindeki belediyeleri inşallah merkezindeki hizmet, eser, yatırımın olduğu gerçek belediyecilikle yeniden buluşturacağız.

MGK toplantısında terörle mücadeleden bölgemizdeki konuları ele aldık. Suriye'nin kuzeyinde teröristlerden temizlediğimiz bölgelerde huzur ve güven iklimi hakim.

Tel Rıfat başta olmak üzere teröristlerin kümelendiği alanları inşallah güvenli hale getireceğiz. Irak'ta Pençe harekatıyla bölücü terör örgütünü sınırlarımızdan uzaklaştırdık.

Sınırlarımız içinde bölücü örgütü bitme noktasına getirdik. 40 sene önce milletimizin başına musallat edilen terör belasından Türkiye'yi kurtarmakta kararlıyız. Ülkemizi terör örgütü eliyle sıkıştırmaya çalışanlara sesleniyorum, Türkiye'nin güneyinde bir terör yapılanmasına kesinlikle izin vermeyeceğiz.

Operasyonlarımız neticesinde bitkisel hayata giren terör örgütünü yeniden canlandırma çabalarının farkındayız.

Kimin ne yaptığını kimin kiminle iş tuttuğunu biliyoruz. Daha önce yaptığımız gibi bir gece ansızın gelerek tüm senaryoları yırtıp atmaktan çekinmeyiz. Şehitlerimizi rahmetle yad ediyor, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.

Kimi kuyu kazar her gelen içsin diye, kimi kuyu kazar her gelen düşsün diye. Biz ülkemiz, milletimiz ve tüm insanlık için her gelen içsin diye barış, huzur, dostluk, kardeşlik, güven, refah kuyuları kazıyor, herkesin hizmetine sunuyoruz.

Kendi akıllarınca bize ama aslında milletimize ve ülkemize kuyu kazanlara kirli hesaplarıyla başbaşa bırakıyoruz.

İklim değişikliğinin olumsuz etkilerine giderek daha fazla maruz kalıyoruz. Akdeniz çanağında yer alan Türkiye aynı coğrafyayı paylaştığı diğer ülkelerle birlikte iklim krizini en çok hisseden ve mağdur olan devletlerin başında gelmektedir.

İklim değişikliğinden bahsederken, şu noktanın asla gözden kaçırılmaması gerekiyor. 8 milyar insanın hayatını etkileyen krizin müsebbipleri gelişmiş, batılı, gelişmiş, müreffeh ülkelerdir.

Tabiatı bir emanet olarak değil de sömürülmesi gereken bir meta olarak gören zihniyet son 2 asırda dünyamıza çok büyük zarar vermiştir. Bu zihniyette köklü değişim olmadan iklim krizinin önüne geçemeyiz. Bir başka hakikat, iklim değişikliği ile mücadelenin yeni adaletsizliklere, yeni sömürü düzenine yol açmamasıdır.

Biz insanlığa ve gelecek nesillere karşı mesuliyetimizin gereği olarak iklim değişikliği meselesinde elimizi taşın altına koyuyoruz. Sera gazı emisyonunda tarihi sorumluluğumuz eser miktarda olmasına rağmen insanlığın ortak geleceği adına katkıda bulunmak adına çok önemli adımlar atıyoruz.

Net sıfır emisyon hedefine 2053 yılında ulaşmayı öngörüyoruz. Dubai'deki zirvede tüm bu konuları çok net biçimde ifade ettik.

Zirvede Gazze'de yaşanan insanlık dramını gündeme getirdik. Türkiye-Katar Yüksek Stratejik Komitesi'nin 9. toplantısını başarıyla icra ettik. Farklı alanlarda 12 belge imzaladık.

Katar'ın onur konuğu olarak Körfez İşbirliği Konseyi 44. zirvesine iştirak ettik. 23 milyar dolara çıkarttığımız ticaret hacmimizi daha da artıracağız. Yarın Yunanistan'a ardından 18 Aralık'ta Macaristan'a ziyaret gerçekleştireceğiz.

Ülkemizin uluslararası platformlar ile ikili ilişkilerinde siyasi, diplomatik, ekonomik alanda kat ettiği her mesafe bizi Türkiye Yüzyılı'na bir adım daha yaklaştırmaktadır. Hem içeride hem de küresel düzeyde belirlediğimiz hedeflere doğru yürüyüşümüzü kararlılıkla gerçekleştiriyoruz.

İhtiyaç duyduğumuz her durumda yanımızda yer alarak Türkiye Yüzyılı vizyonumuza omuz veren her bir vatandaşımıza şükranımızı sunuyorum. İnsanımızı günlük hayatta sıkıntıya sokan meseleleri bire birer çözüme kavuşturuyoruz. En zoru geride kaldı inşallah bundan sonra daha iyiye gideceğiz.

Enflasyonu yavaş yavaş kontrol altına alıyoruz. Salgın ve küresel krizlerle sarsılan makro finansal istikrarı güçlendirecek adımları kararlılıkla atıyoruz.

Yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 5,9 oranında büyüyerek OECD ülkeleri arasında en iyi performansı gösteren ülke olduk. Kaliteli ve sürdürebilir büyüme hedefimizden en küçük sapma yoktur.

Son verilere göre istihdam 32 milyona ulaştı. İşsizlik oranı ise yüzde 9,2'lere geriledi. Çalışan emeklilerimizde serzenişlere sebep olan sıkıntıyı gideriyoruz. 4 milyon 689 bin emeklimizin hesabına bir defaya mahsus 5'e bin lirayı süratle yatıracağız.

Üniversiteli gençlerimize seçim öncesi verdiğimiz ücretsiz internet ve indirimli teknoloji desteği sözümüzü tuttuk. Doğalgaz tüketim desteğini düzenli sosyal yardım programımıza dahil ettik. Toplam 8 aylık ödeme miktarını bin 500 ila 3 bin 500 liraya yükselttik.

Sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarımıza her ay 450 milyon liradan 850 milyon liraya çıktı. 10 ay evvel yaşadığımız ülke ekonomisine 104 milyar ilave yük getiren deprem felaketine rağmen hiçbir insanımızı ihmal etmiyoruz.

Yılbaşında çalışanlarımızın ücretlerinde genel ekonomiyi sarsmayacak bir artış yapılacak. İşçilerimizin onayını alacak, işverenlerimizi yolmayacak, istihdama zarar vermeyecek bir hedef ile bu süreç yönetilecek.

Önümüzdeki yılı dengeleri yeniden sağlamlaştırma bir sonraki yılı ise atılım süreci olarak görüyoruz.

85 milyon olarak birliğimize, beraberliğimize, kardeşliğimize, huzurumuza sıkı sahip çıkalım, aramıza fitne fesat sokulmasına izin vermeyelim.

Gerisi sadece sabır ve vakit işidir. inşallah 2028'i siyasi, ekonomik, beşeri ve askeri bakımından bölgesi ve dünyanın sayılı güçleri arasına girmiş bir ülke olarak karşılayacağız.

Gerektiğinde bedel ödeme pahasına şahit olduğumuz kötülükleri yapabiliyorsak elimizle düzeltmenin, mümkün değilse dilimizle anlatmanın, ona da mani varsa kalbimizle buğz etme gayreti içinde olduk.

Son 70 yılına baktığımızda bu yaklaşımın pekçok örneğini görüyoruz. Kore'ye bu hissiyatla gidip kan döktük can verdik. Kıbrıs'ta barış harekatı gerçekleştirdik. Irak, Suriye, Ukrayna'da başı dara düşenlere kapımızı açtık.

Karabağ'ın işgaline Türkistan'daki zulme, Keşmir ve Arakan'daki haksızlıklara bu düşünce ile rıza göstermedik. Bugün aynı onurlu duruşu Gazze'ye yönelik barbarlık karşısında Filistin halkının yanında yer alarak sergiliyoruz.

Gazze'de öldürülen binlerce kadının yaşlının, masumun yanında yer almak için felsefi gerekçeler aramaya gerek yoktur.

Gazze halkına uygulanan zulme karşı çıkmak için sadece insan olmak yeterlidir. İsrail 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana Filistin coğrafyasında uyguladığı zulmün hesabını elbette verecektir.

Netenyahu nereye kaçar bilemiyorum. 7 Ekim'den bu yana işlediği savaş suçları bu ülkeyi yönetenlerin yakın gelecekte yargılamalarda ayrı bir yere sahip olacaktır.

İsrailli yöneticiler er ya da geç insanlık mahkemesinde yargılanacak, hak ettikleri cezaları çekecek, tarihin çöplüğündeki yerlerini alacaklardır.

Netanyahu yönetimine bu cüreti veren Batılı ülkeler de aynı akıbeti paylaşacaklardır. Amerika ve Avrupa ülkeleri İsrail'e sınırsız siyasi, askeri, ekonomik destek vermemiş olsa bu terör devletin yöneticileri böyle pervasız ve acımasız hareket edemezdi.

Batının tarihi bu bakımdan oldukça karanlık, çirkin, vahşi, gaddarlık örnekleriyle doludur. Biz bunların tıynetini Bosna, Makedonya, Yunanistan, Bulgaristan, Çanakkale, Filistin, Irak, Suriye'den, oralardaki vahşetlerinden, sinsi oyunlarından biliriz.

Dünyayı batı değerleri safsatasıyla oyalayanlar kendi güvenlik ve refahları dışında hiçbir değerleri olmadığını ispatlamışlardır.

İnanç, felsefe, hukuk ve bilim unsurlarının tamamı başka coğrafyalara ve toplumlara aittir. Sadece barbarlık gerçek anlamda Batı'ya ait bir vasıftır.

Haçlı seferlerinde 4 milyon, sömürgelerinde 50 milyon dünya savaşlarında 70 milyon insanı katleden batı hep bu vasfını sergiliyordu.

Gazze'deki vahşete ortak olan Batı mayasındaki barbarlık dürtüsüyle hareket etmektedir. İsrail'e en küçük söz söyletmeyip, Gazze'de yapılanların dile getirenlerin üzerine hoyratça giden Batı yönetimleri bireysel düzlemde insan olma kurumsal düzlemde devlet olma özelliklerini kaybetmiştir.

BM Genel Sekreterin samimi çabaları güvenlik konseyinin kimi daime üyeleri tarafından engellenmiştir. Batının etekleri altına saklanan İsrail yönetimi zulmünü ne kadar tırmandırırsa sonuçta ödeyeceği bedeller de o kadar ağır olacaktır.

Çocuk, kadın, yaşlı, silahsız ve çaresiz insanları öldürmek sadece İsrailli yöneticiler gibi korkaklara mahsus zavallılıktır.

Bölgeye huzur gelmesinin tek yolunun 1967 sınırlarında Doğu Kudüs'ün başkent olduğu bağımsız ve egemen Filistin devletinin kurulmasından geçtiğini bir kez daha hatırlatıyoruz.

Bilindiği gibi Türkiye en fazla deprem riski taşıyan beşinci ülkedir. 6 Şubat depreminde 50 binden fazla insanımız hayatını kaybetti.

Bu coğrafyada yaşamak demek deprem gerçeğiyle yüzleşmek, tehlikeyi kabullenmek ve ona göre hareket etmek demektir. Depreme dayanıklı binalar yapmak tek çözüm yoludur.

Kentsel dönüşüm dediğimiz adımı attık. Maalesef ülkemiz uzunca süre bu toprakların hakkını vermek yerine hakkına giren anlayışla yönetildiği gibi deprem tehlikesi de gözardı edilmiştir. 1999 felaketi bu meselenin yeniden gündeme gelmesine vesile oldu.

Biz de bu süreci ileri taşıyarak 2012 yılında kentsel dönüşüm yasasını çıkardık. Konuyla ilgili mevzuatı güncelledik, geliştirdik. Kentsel dönüşüm yasasının çıktığı tarihten bugüne kadar 480 milyar liralık yatırımla 2 milyon 200 bin bağımsız bölümün dönüşünü tamamladık.

Yaklaşık 400 bin bağımsız bölümün dönüşüm süreci devam ediyor. 31 milyon konut ve 5 milyon ticari alandan oluşan bağımsız bölüm var. 6 milyonu deprem riski altındadır. Güvenli şehirler için tek çare kentsel dönüşümdür.

Bu hakikatı görmezden gelmek, ertelemek, siyasi çıkarlar için istismarına yeltenmek ülkemize ihanet etmek demektir. Kentsel dönüşüm Türkiye için tartışmasız beka meselesidir. Bu konu siyaset üstü, siyasi partiler üstü konudur.

İnancımızda tedbir tevekkülden önce gelir. Kentsel dönüşüm konusuna ilk günden beri bu zaviyeden baktık. Vatandaşlarımızı gecekondu denilen sağlıksız yapılardan kurtararak modern, güvenlik, dayanıklı binalarda yaşamaya hedefledik.

TOKİ başkanlığımız sürecin öncüsü olarak kritik bir rol üstlendi. Onca haksız insafsız eleştirilere rağmen 1.3 milyon konutu tamamladık, hak sahiplerine teslim ettik.

Attığımız her adımda tamamen ideolojik saiklerle hareket eden bir kesimi karşımızda bulduk. Akla hayale gelmedik bahanelerle, iftiraya varan kampanyalarla projelerimize sürekli takoz oldular.

Kanundaki boşlukları kullanarak yalan ve yanlış bilgilerle insanımızın aklını bulandırarak kentsel dönüşüm projelerimizi sabote ettiler.

Bunun acısını depremin yıktığı birçok şehirde yaşadık. Geçtiğimiz Eylül ayında geniş katılımla deprem gerçeği ve kentsel dönüşüm şurası düzenledik.

Ortaya çıkan teklifler diğer çalışmalar ışığında yeni bir kentsel dönüşü yasası hazırladık. Kanun teklifimiz geçtiğimiz ay başında Meclisimizden onay aldı ve yürürlüğe girdi.

Muhalefet ve malum çevreler hemen tezvirata başladı. Düzenlemenin tek gayesi vardır, o da kentsel dönüşüm sürecinde engelleri ortadan kaldırmak ve dönüşüm sürecini hızlandırmaktır.

Bir binada oturanların yüzde 50'sinden bir fazlası onay verdiği zaman kentsel dönüşüm ve inşaat ruhsatı alınabilmesi mümkün hale getirildi.

Tebligatların yapıların kapısına asılabilmesi, elektronik devlet üzerinden bildirilmesi, muhtarlıklarla ilan edilmesiyle süreç hızlandırıldı.

İstanbul'daki kentsel dönüşüm için yarısı bizden kampanyası için yasaya mali yardım hükmü de eklendi. Anlaşmazlıkların çözümü için arabuluculuk sisteminin devreye alınmasından, ihtisas mahkemelerine kadar çeşitli mekanizmalar getirildi.

Kentsel dönüşüm projelerine kamu desteği için yöntemler geliştirildi. Kentsel dönüşümü hızlandırarak milletin ve şehirlerimizin can ve mal güvenliği sağlamak amaçtır.

Kentsel dönüşüm projelerin geciktirilmesinin önüne geçilmesi ancak bu şekilde mümkündür. Herhangi bir rant amacı, hak sahiplerinin başka bir bölgeye gönderilmesi sözkonusu değildir. Kim bunun aksini iddia ediyorsa müfteridir, yalancıdır, bu milletin iyiliğini istemiyor demektir.

Süreci diğer şehirlerimizde yönetmek nispeten kolaydır ancak İstanbul'un içinde yer aldığı Marmara'da yaşanacak felaketin Allah korusun tüm Türkiye'ye ağır bedeli olacaktır. Amacımız İstanbul'da 5 yıl içinde acil dönüşüm gerektiren tüm binaları yenilemektir.

İnşaasına başlanan 250 bin bağımsız bölümden 46 binini yılbaşından önce hak sahiplerine deprem bölgesinde teslim edeceğiz. Vatandaşlarımızdan gelen taleplere kulak vererek yerinde dönüşümü kolaylaştıracak hibe ve kredi desteklerinde yeni modelleri devreye aldık.

2024 bütçemize depremzede şehirlerimiz inşasında 1 trilyon lira kaynak ayırdık. Sadece konut yapmakla kalmıyor bu şehirlere kimliğini veren ticari alanları, kültürel yapıları yeniden ayağa kaldırıyoruz.

Depremde zarar gören yollar ve ulaştırma yatırımıyla ilgili sorunları yine biz giderdik, biz gideriyoruz. Şu an yapım süreci devam eden yeni yolların uzunluğu 180 kilometreyi buluyor.

81 vilayetimizin tamamında yol, otoyol, köprü, tünel, viyadük ve metro projelerimiz devam ediyor. Hava ve demiryolu ulaşımında açılışa hazır devasa yatırımlarımız var.

Hiç kimsenin ülkemizi depreme hazırlamadaki en önemli aracımız olan kentsel dönüşüm projelerini yavaşlatmasına, sulandırmasına, izin vermeyeceğiz.

Milletimizin siyasi istismarcılara kulak asmayacağına inanıyorum Bize destek veren herkese şükranlarımı sunuyorum. Rabbim yar ve yardımcı olmasını diliyorum. Sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum, kalın sağlıcakla."

  Hibya Haber Ajansı